5 Ekim 2011 Çarşamba

Bir hevestir yaşatan insanı


Caddebostan sahili şehrin en huzurlu yerlerinden. Bir tarafta çimler diğer tarafta deniz, hele bir de güneş batıyorsa, değmeyin keyfime. Hafta sonu pek kalabalık olur; o yüzden hafta içi daha gidilesidir. Kaykaycılar, rollercılar, koşanlar, bisiklete binenler, çimlerde yatanlar... Hevesliyim ya, hepsinden yapmışlığım var!

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Çukurcuma'nın ruhu

Çukurcuma'da her şeyin bir hikâyesi var sanki. Kimi maddi olarak da değerli birtakım ıvır zıvırlarla dolu eskiciler, bu hisse kapılmama sebep oluyor kuşkusuz. Bu gül buketini de Çukurcuma'nın dar sokaklarından birinde, yerde gördüm. Güllerin kurumuş olmasına bakılırsa, birkaç gündür oradaydı. Kim bilir ne duygularla alınmıştı ve niçin oraya fırlatılmıştı?

16 Ağustos 2011 Salı

Anılar saçılmış odaya her yere

Dağınıklık dağının zirvesindeki çiçekli gömleği, hayatımda bir kez gittiğim ve büyük ihtimalle bir daha gitmeyeceğim bir yerde unuttum. Bu dağınıklık arasında neden en sevdiğim eşya kaybolmuş olabilir ki? Hiç önemli değil! Maddeye önem vermeme sınavını bir kez daha orta puan derecesiyle geçtikten sonra, yedi ay önce neden çektiğim belli olmayan bu fotoğrafa da gereğinden fazla anlam yüklememem gerek.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Heykellere düşman ülkenin büyülü müzesi

Ne Boğaz manzarası ne Haliç'i ne de İstiklal Caddesi, bence İstanbul'un en etkileyici yeri Arkeoloji Müzesi. Sidon'dan (Lübnan) getirilen lahitler, Roma devrinden kalan heykeller, müzenin ağaçlar ve yine heykellerle dolu bahçesi, her gittiğimde zamanda yolculuk yaptırıyor.

17 Mayıs 2011 Salı

Her şey birbirine karışıyor

Portakalla turuçu karıştırmamak gerek. Görünüşleri aynıdır ama biri tatlı olur diğeri acı. Aman haa her yerde gördüğünüzü cebe atmayın; onların yerde olmasının bir sebebi vardır!!!

Geç olsun güç olmasın

Bahar her zaman kıştan sonra gelmez. Bazen kışın ortasında bahar havası eser bazen kış biter ama bahar bir türlü gelmez. Ben bu yılki gidişattan memnunum.

12 Nisan 2011 Salı

Gırnata'dan Granada'ya

Granada, 'gırnata' kelimesinden geliyor. Zaten Avrupa'da en çok çingene nüfusunun yaşadığı yerlerden biriymiş. Alakası yok ama ek bilgi olsun...

Şehrin anahtarı

Amin Maalouf'un Afrikalı Leo'sunda Elhamra Sarayı, öyle etkileyici anlatılır ki sarayı gezerken tarihte yolculuk yapıyor gibi hissedersiniz. Elhamra Sarayı ve dolayısıyla Granada şehri, Endülüs bölgesinde Hristiyan egemenliğine geçen dönemim son Müslüman şehri. Şöyle ki Sultan Boabdil, 1492'de şehrin anahtarını Fernando'ya vererek, hiç savaşmadan teslim olmuş. Kitapta şehri terk etmekte olan Boabdil'in dönüp saraya son bir kez bakması üzerine annesinin "Erkek gibi savaşmadın, şimdi kadın gibi ağlama" benzeri bir şey dediği yazıyor. (Tarihi de erkeklerin yazdığını unutmayalım)

11 Nisan 2011 Pazartesi

Tepeden bakınca nara benzeyen şehir

Granada, İspanyolcada nar anlamına geliyor. Zaten bu meyve şehrin simgesi haline gelmiş. Tabelalarda, direklerde, kanalizasyon kapaklarında bile nar şekilleri var. Şehre tepeden bakıldığında da kızıl damlı evleri sağolsun, parçalanmış bir nara benzetiliyor.

8 Nisan 2011 Cuma

Gala olunmaz Gala doğulur

Salvador Dali'nin büyük aşkı, ilham perisi, pek çok resmine konu olmuş kadın: Gala Dali... Alkazar Sarayı'nda çektiğim bu fotoğraf bana o kadını hatırlattı.

5 Nisan 2011 Salı

Kullanılmamış tuvalet kâğıtları


Yer: Berlin, Mitte
Saat: 7.00 civarı
Güneş doğarken fotoğraf makinemi alıp dışarı çıkacak kadar enerjik olsam da, ortalığa tuvalet kâğıdı saçacak kadar sarhoş değilim. Neyse ki...

Boş içki şişeleri


Soykırım anıtında bir Beck's... Kunsthalle açık hava sergi alanında bir Jagermeister... Berlin'i daha iyi ne anlatabilir ki...

Arama Sonuçları

4 Nisan 2011 Pazartesi

Balkabağına dönüşmeden

Prensesler eve gece yarısından önce dönmelidir; güzel ve temiz kalpli olmalıdır; yakışıklı prens bulmalıdır. Çocuklara böyle şeyler anlatmak doğru mu yahu!

20 Şubat 2011 Pazar

1.618033988749894...

Formüllerle arası hiç iyi olmayan biri, devamlı hayatı formalize etmeye çalışırsa başarılı olabilir mi? Beşeri bilimlerle aşk-nefret ilişkisi gibi bir şey bu. Örneğin hayata bağlanmanın altın oranı neden olamaz? İş hayatıyla aşk hayatını çarp; aile hayatına böl; arkadaşlarla hobilerin toplamından çıkar. Olamaz mı, olabilir!

16 Şubat 2011 Çarşamba

Hüzünsüz hüzme

Kahramanımız yüzyıllık binanın ahşap penceresini yavaş yavaş açarken, içeri giren keskin gün ışığı gözlerini kamaştırır. Toz kokusuyla taze çimen kokusu birbirine karışır. Kuşların kanat çırpmasıyla da ahşap gıcırtısı... Bu bir korku senaryosu mu yoksa masal mı? Hangisi daha klişeyse o olsun!

7 Şubat 2011 Pazartesi

Bir direniş eylemi olarak resim yapmak

"Bugün insanların içinde yaşadığı yalnızlığı kim önceden bilebilirdi? Her gün dünyaya ilişkin gövdesiz ve sahte imgeler ağı tarafından yeniden onaylanan yalnızlık. Ama imgelerin bu sahteliği bir hata değil. Eğer kâr peşinde koşmak insanlığın kurtuluşunun tek yolu olarak görülürse, gelir elde etmek, mutlak öncelik haline gelirse, o zaman gerçekten varolanın itibar görmemesi, görmezden gelinmesi ve baskı altında tutulması gerekir. Bugün resim yapmak, yaygın bir ihtiyaca cevap veren bir direniş eylemidir ve umutlanmayı teşvik edebilir." -John Berger


5 Şubat 2011 Cumartesi

Sol aynadan güneş batıyordu

Her gün gördüğün güzel bir manzara artık duvar etkisi yaratmaya başladıysa, durup bir düşünmenin zamanı gelmiş demektir. "Yeni"nin peşinden koşan insanoğlu, değer bilmediğin sürece mutsuzluğa makhûmsun!

1 Şubat 2011 Salı

SOS

Eskiden canımız sıkılırdı, sos oynardık, geçerdi. Şimdi içimiz sıkılıyor, ne yapsak geçmiyor.

28 Ocak 2011 Cuma

Şirinler şehirde

Şirinler bile bu büyük şehre alıştı; biz niye yakınıp duruyoruz hâlâ? Tembel Şirin çalışma hayatına uyum sağlarken, Huysuz Şirin çoktan kraldan çok kralcı oldu bile. Gözlüklü Şirin gözlerini çizdirdi, Şirine mutluluğu ararken kendini unuttu, Şirin Baba'yı ise kimse takmıyor. Etrafta o kadar çok Gargamel var ki, o bile bunalıma girdi, antidepresanlarla yaşıyor.

18 Ocak 2011 Salı

Suskun prenses Suadiyonos

Kral Kadikoyus, ülkedeki hiçbir mert savaşçıyı güzeller güzeli kızı Suadiyonosa layık görememektedir. Yıllar geçtikçe Suadiyonos iyice içine kapanır. Kral artık önüne birçok eş adayı çıkarıyordur ama bu kez prenses hiçbirine "Evet" dememektedir. Kızının haline bir türlü çözüm bulamayan kral, sonunda kızının gönlünü fethedecek kişiye tahtını devredeceğini açıklar. Bunun üzerine Bağdatlı yakışıklı mimar dönemin en büyük tiyatrosunu yapar. Yakışıklı mimara yardım etmek isteyen Yunan tanrıları da sabaha karşı merdivenlere, prensesin kalbini çalacak şu cümleleri yazar: "Bakma suskun durduğuma yanardağlar da suskundur unutma!"

10 Ocak 2011 Pazartesi

Filtre kahve falı

Kurumuş dallar görüyorum. Sıkıntılı günlerden geçiyorsun. Ama üç vakte kadar dallar yeşillenecek, bahar gelecek. Bu kışı atlatınca feraha ereceksin. (Hadi bakiyim, bardağı yıka da falın çıksın)

6 Ocak 2011 Perşembe

İstasyon insanları


Bir gün bir istasyon gördüm trenleri geciken
Yolcular ellerinde tek kişilik bir bilet
Henüz bilmeseler de hayat bundan ibaret
İstasyon insanları buradalar tesadüfen
Aynı rüyayı görüp ayrı yerlere giden

3 Ocak 2011 Pazartesi

Boya!

İstanbul'da duvarlarda bir ara "Bel fıtığı 0535xxxxxxx" yazıları vardı. Sonra "Sinem Kobal seni seviyorum"ları gördük. Şimdi de "Boya!". Anlamı nedir bilemiyorum...

1 Ocak 2011 Cumartesi

Dışı seni, içi beni yakar

Eski çağlarda ölenlerin arkasında mum yakmak, bir çeşit kurbanmış. Şimdi ise süslü püslü mumlar, aşka kurban ediliyor sanırım.